28 Temmuz 2015 Salı

Sessizlerin Sesi Hamza Hamzaoğlu

Bu yıl öğretmen olarak 5. yılına girecekti. Daha heyecanlı ve umutlu olan öğretmenimizi 1. sınıfları okutma telaşı sarmıştı. İlk gün için hazırlık yapsa da temelde tanışma ve oyunlarla geçirmeyi planlıyordu. Hoca öğrencilerine sordu: "İlk tanışmayı kim yapmak ister?". Arka sıralardan saçları özenle örülmüş, yakası jilet gibi ütülenmiş sıska bir kız konuşmaya başlar.
Bu düzen sırasıyla işlemeye devam etti. En son olarak ne olduğunun bile farkında olmayan, sessiz bir çocuk kalmıştı. Öğretmen "adın nedir?" diye sorarak sessizliğini korurken, hoca atıldı; "dedenin adı nedir?" diye.

- 7 yaşındayken Gümülcine'den Türkiye'ye göç ederler. Bir gece tek bir ışık bile seçilmezken Meriç Nehri'nden Türk topraklarına geçerler. Bir takım sorgulardan sonra İzmir'e taşınırlar. Sanki böyle birileri yokmuş gibi ne soyadları ne de kimlikleri vardır.

"Hamza" der küçük çocuk. "O halde soyadında Hamzaoğlu olsun mu?" diye soru cevap şeklinde hem kimliğine hem de okul hayatına büyük bir adım atar.
Kaçarak göç ettikleri için nüfus cüzdanına bundan yaklaşık 10 yıl sonra kavuşacaktır, yokmuş gibi yaşamaya mahkum kalarak.


Kısa zamanda okuluna, çevresine, derslerine adapte olmuş, arkadaşlarına fark atmıştı. Hamza futbol konusunda ayrı bir yeteneğe sahipti. Keşfedilmesi ve diğerlerinden sıyrılması, İzmir'in en eski ve prestijli takımlarından Altay'da yıllarca top peşinde koşmuş, koşturmuştur. 
Küçük bir pürüz vardır. Hamzaoğlu'nun kimliği olmadığı için lisans çıkartılamıyor, resmi maçlarda oynamasına engel teşkil ettiği için kimliğini çıkartmak için kolları sıvamıştır.
Bu konuda en büyük desteği de Behiç Funda'dan alır. 17 yaşında nüfusuna kavuşur.

Bir serüven gibi. Gizli, mücadelesinin peşinden koşan, para kazanmak için okul çıkışlarında çalışmaktan yorulmayan bir çocuk...
Bundan sonraki süreci çorap söküğü! Başarıları, efendiliği, ileri görüşlülüğü ve bazı aksilikler...
Hamza Hoca adını daha üst mercilerde duyurmaya başlamıştı. Önce milli takımda yardımcı antrenörlüğe sonra da Galatasaray'a başı dik ve her zamanki gibi sessiz. 
Bence çok daha ilerilere taşıyacak potansiyele sahip.


Futbolcuyken Avrupa'ya transfer olmadığı için pişmanlığını dile getiren Hamza Hoca neden antrenör olarak transfer olmasın?
Galatasaray'ın zor, sıkıntılı ve çıkmaza girdiği dönemde benzerini Akhisar'daki gibi yıkılmaya meyilli binasını sağlam irade ekleyerek yukarılara çıkarttı.
Hem futbol hem de antrenörlük kariyerinde çift kupa kazanan ilk teknik adam.

Bizim Guardiola veya Simeone gibi teknik adamımız olmaya aday güçte. Başarı köprüsünü Meriç Nehri'nin karanlık durgun sularını geçen küçük Hamza hayatının ne denli değiştiğini o gün anlayamasa da bugün ayakta alkışları sonuna kadar hak eden, yılmayan adam olarak köprüye merdiven dayamış durumda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.