27 Ağustos 2015 Perşembe

"Yok"luktan Gelen Bisiklet Serüveni

Geçmiş... Eskiyi biraz tarayınca az bulunan ekmek, yağ vb. ihtiyaçlarımız için kuyruğa eşlik ettiğimiz günlere götürmek istiyorum. Biraz daha geçmiş içinse ne Google yetişebilir ne de tarih kitapları. Onları ancak dedelerimizin, ananelerimizin bilgisine başvurarak bulabiliyoruz. Duyduklarım kan donduran cinsten oluyor. Bende bindim bisikletime doğru ananeye; bisiklet hakkında yazacağımı duyunca: Es geçmiyorlar o dönemlerde "bisiklet" lüks bir araçtı demekten.

Günümüzde hayal etmek pek de zor değil. Bu yokluk cümleleri "eğer karnen takdir gelirse" şekline dönüşüyor. Bu sefer çocuk bisikleti spor veya sosyal bir araç olarak değil de "ödül" olarak görüyor. O da nasibini yaz ayında epi topu 3 ay üzerinde site içinde gezebileceği araca bürünüyor. Bir sonraki yıl biliyor ki ödül bisiklet yerine teknolojik cihaza dönüşeceği için evlerinin bodrum katında paslanmaya yüz tutuyor. 

Günümüzün trajik durumunu gözlemleyince geçmişte bir dönem kalmak istiyorum ki bisiklete verilen değerden söz edebilelim.
1923'te İdman Cemiyetleri İttifakının kurulmasından sonra gelişen bisiklet aynı yılların takibinde FIAC üyeliğine de kabul edilerek Türk spor tarihine çok büyük rol üstlenecektir. Bunun üzerine apar topar milli takım kurulur. Yüzümüze kapanan kapılar soğuk duş etkisi yapacaktır.

Bisiklet Federasyonu kuruluyor, üzerine milli takım, ne acıdır ki 1924 Olimpiyat Oyunlarına (Paris yaz oyunları) katılabilecek bisiklet bulunamaz! Bu talihsizlikler üst üste gelirken ders çıkaranlar sayesinde "dünya standartlarına" uygun bir şekilde çalışılmaya başlanır.
En büyük emektarlar: Cahit Cav, Cambaz Fahri ve Orhan Suda gibi büyük üstatlar ellerindeki yokluklarla direnmeyi başarmışlar ve bununla kalmayıp bir üst basamağa çıkarmışlar.


Tarihler 1924'ü gösterdiğinde Türkiye Şampiyonası olarak geçen bisiklet turlarının hepsinde 1. gelerek; hırsını, dayanıklılığını ve süratını gösterme imkanı buldu Cahit Cav; ve ardından gelen isimler için emsal olmayı başardı.
Türkiye'deki başarılarını, yurtdışındaki başarıları ile de taçlandırmayı unutmadı. 
Abisi gibi rüzgar estiren Galip Cav, Tacettin Öztürkmen ve Yunus Nüzhet Unat'da onlara katılarak Olimpiyatlara katılan ilk sporcularımızdan olma başarısını gösterdiler. Bizler bisiklet bulamayıp uluslararası platformlarda hep bir adım geriden gelirken bazı sporcular bisiklet tutkusunu bir adım öteye taşıyor. 

Vincent De Haitre ismini henüz daha duymamış olabilirsiniz. Ancak yakın zamanda hem buzların hem de yolların kralı gibi söz ettirecek. Buz pateni ve bisiklet sporunu bir arada yaparak Kanada'nın altın çocuğu olamayı başardı bile. 


Şimdi ya gelecek?
Her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor bisiklet kültürünün ve gelişimi için yapılan yeniliklere. Peki biz bunun neresindeyiz? Düğüm burada çözüm bizde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.