1 Aralık 2015 Salı

Marat Safin'in Erken Vedası...

Küçükken, özellikle erkekler futbolcu olmak isterler. Neden futbol? Neden imtiyazlı futbol? Bunu gerçeketen araştıracağım ama nasıl yapılır bilmiyorum. Belki de sorunun içinde cevabı vardır. Bugün futbolcu isimden çok futbolcu olmak isteyen, daha sonra Dünya 1 numarasına kadar uzanan tenisçi Marat Safin'in 29 yaşında satır aralarında gizlediği hüzünle beraber, tenise veda edişini hatırlatacağım. Erken bir emekliliktir aslında.
Tenis sporu beklenmedik vedalara, yeni isimlere her daim açıktır. Net bir ifadeyle; oynayandan çok, oynanandır onu vazgeçilmez yapan. Yine de o futbol aşkını hep dile getirdi. Hatta onu tenis maçı izlerken göremezsiniz. 

Tatar asıllı Moskovalı Safin hırslı ve açıkgözlü oluşuyla Rusya'daki imkanların yetersizliği haritanın güneyine sürüklemiştir. Biraz daha güneye. Valencia'ya. Bundandır ki, desteklediği futbol takımının neden Valencia olduğunu açıklıyor. İnsanların kaşlarını kaldırıp da, parmakla gösterdiği nadir sporculardan. 18 yaşında yaşıtlarına meydan okuması gerekirken Agassi'ye, Courier'e meydan okuyordu. Belki set alamazdı en azından ilk başlarda, daha sonra kabusları olmaya başladı ve adını bir kenara not ettiler. Üstelik ilk 200'e girmişken.



Başkalarının dezavantajlarını kendi lehine çevirerek 19 yaşına girmeden ilk 50'ye girmeyi başardı. Artık o kenara not edilen oyuncu olmaktan çıkıp, röportaj yapılmak için sıraya geçilen bir tenisçi oluvermişti. Gençti, dinamikti, renkliydi, bildiğimiz tenisçilerin aksini yapan bir oyuncu profiliydi. İspanyol ruhu içine işlemişti. 2000 yılı ise Marat Safin'in altın çağıydı. İlk başta bakıldığında hangi istatistiklere bakarak bu cümleyi kuruyorsun diyebilirsiniz. Avustralya Açık'ta ilk turda elenen yıldız mı olurmuş da. İlk turda! Küçük bir dokunuşla, Rus Andrei Chesnakov çalıştırıcılığını yapmaya başlayınca ivme tersine döndü.

Nisan ayıyla birlikte toprak sezonun açılışı, Safin'in tırmanışı, üst üste finaller ve şampiyonluklar; kısacası, müthiş derecelerde kariyerinin o anlara kadar ki en büyük başarısına imzasını atar.
Ardından US Open'ı hem de Pete Sampras'ı set vermeden ilk Grand Slam'ini kazanır. Dünya 1 numarasına yükselir. Demek ki o kadar imkansız bir şey değilmiş. Ya da bize çok kolay gösteriliyor. Çok kolay! Kandırıyorlar bizi. Öyle ki; 2005'te Marat Safin'in kazandığı, epik maçlarla dolu efsane Avustralya Açık'ta Lleyton Hewitt 1-6'lık setten sonra oynadığı epik maç!


Unutulmaz 2005 Avustralya Açık...
2005'ten sonraki yıldan itibaren izlediğimiz 40 Grand Slam'in yaklaşık 35'ini Federer, Nadal, Djokovic üçlüsünün arasında paylaşması fazlasıyla etkileyici bir istatistik. Malum o Avustralya Açık'tan sonra keskin bir düşüş ve belini büken sakatlıklar. Bu sakatlıklar büyük etkiye sahip. Ya olmasaydı da dedirtecek elbette lakin belki o zaman 2005'teki Avustralya Açık gibi efsanevi bir turnuvadan mahrum bırakılacaktık. 
Safin'in ekselansları Federer'i 5 sette geçtiği yarı finali. Baştan aşağı unutulmaz listelerinin ilk 3'ünü zorlayacak mükemmel turnuva.

Arşivlenecek o kadar çok maç var ki oradan... Not edin bunu kenara 2005 Avustralya Açık. 34 yaşındaki Federer'in acımasız ve yaşına aldırmaksızın oynamasını izlemek keyif vericiyken, Safin'in bu erken vedası niyedir ki? Evet, belki daha çok turnuva kazanabilirdi veya daha uzun yıllar 1 numaranın tadına bakabilirdi. Popüler olabilirdi. Daha popüler. Hep rekabetçi kaldı. Elinden gelenin fazlasını ortaya koydu. Bazen sakatlıklar, bazen sinirleri buna engel oldu, ama neler yapabileceği konusunda insanlara gösterdi. 

Unutulmaz maçların efendisi; Agassi ve Sampras'ın göz bebeği olmuştu. Şimdi Safin'i hatırlayan var mı, şüpheliyim ama emin olduğum o halen daha tenis maçı izlemeyi sevmiyor. Onun yalancısıyım. Valencia maçlarında görmemiz daha olası bir tenisçi. Bu zamana kadar yaptıklarıyla efsaneler arasında biletini aldı ama eski şampiyonu hakkettiği gibi yolculayamadık. 
Marat Safin alelacele bıraktığı veda busesi kaldı bizlere. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.