23 Ağustos 2016 Salı

Alışa Gelmedik!

İstanbul'da klasik yaz günlerinden biri kesinlikle deği! Sabah evden çıkarken esen şiddetli poyraz ve tabi ona eşlik eden gri bulutlar...
Tahmin edebileceğiniz gibi bir saat sonra yağmur tüm şehri esir alacaktı. Okuyacağınız bu yazıda tam olarak böyle kişileri anlatmaktadır. Nasıl mı? Rio Olimpiyatları pek de beklenildiği gibi gitmiyordu. Bazı favoriler aldıkları altınlarla beklentileri karşılıyor, bazıları ise sürprizlere açık kapı bırakmamız gerektiğini hatırlatıyor. 

İsmini duymaya hiç alışık olmadığımız Monica Puig ismini dillendirmeye başlanmış, öbür taraftan yıldız olarak gösterilen çoğu isimler (Wozniacki, Williams...vb. ) elenerek durumun aidiyetini anlayamamıştı. 
Puig'i soğukkanlı duruşuyla anlamak da güçtü doğrusu. Ancak gizliden rakiplerini darmadağın eden bir yapısını da yok sayamayız. 
Aslında 2016 sezonunun başında Sydney'de müthiş bir başlangıç yapmıştı. Elemelerden gelip birer domino taşı gibi yıkmaya başlamıştı. 



Avustralya Açığın güçlü isimlerinden ev sahibi Stosur'u yenerek girizgahını yapsa da yarı finale ulaşamadı. Yine de Porto Riko adına mesafeleri kısalttı. Rio Olimpiyat Oyunlarında tek kadınlarda da Muguruza'ya tıpkı Sydney'deki gibi aynı tarifeyi uygulayarak yenmeye başlamıştı. 
Patladı patlayacak derken Kerber ile finalde karşılaşan Puig 6-4, 4-6 ve 6-1'lik çekişmeli mücadele sonunda Rio Olimpiyatlarında altın madalyayı kazanarak ilkler tarihine geçecekti.

Ülkesi adına ilk madalyayı kazanan Puig, bunu altın ile taçlandırmayı es geçmeyecekti. Artık kadın tenisinde dominant isimlerden söz etmek güç. Her an herkesin yeni bir atakla açılış yaptığı dönemlerde alışa gelmedik isimlere yer açma zamanı.
Altın madalya kazansınlar ya da kazanamasalar da Puig gibi Güney Amerika'nın mücadele ruhunu oluşturdular. İşte bu zincirin ilk halkası...



Bu zincirin onur yürüyüşünde olanlardan biri de Juan Martin del Potro... En verimli diyebileceği yıllarında el bileğindeki sakatlıkla set çekildi. Sakatlığı tam geçmeden, anlık heyecanların semeresini ameliyat masalarında geçirerek aldı. 
Peş peşe yaşadığı sakatlık ve ameliyatlar onu yıldırmadı. Bu zamana kadar ki en büyük başarısı 2009 yılındaki Amerika Açık şampiyonluğu... Üstelik yılların eskitemediği Roger Federer'e karşı!

Rio oyunlarıyla dünya 1 numarası Djokovic'i eleyerek, inanması güç başlangıçla hızlı giriş yaptı. Yarı finalde bir başka kort efsanesi Nadal'ı eledi. Tenis dünyasına fersah fersah manşetlerden söz edilirken, finalde Andy Murray'e boyun eğmek zorunda kaldı.
Juan Martin del Potro zamanında talihsizlikler yaşamasa belki de tenis tarihinde kendisine yer bulabilecek bir yetenek.

Henüz geç değil. Bizler alışa gelmedik tenis severler olarak, 35 yaşına gelmiş Roger Federer için halen daha tarihin en büyük favorilerindense, bu bile; onun büyüklüğünü, tenisin farklılığını açıklamaya yetiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.