28 Nisan 2017 Cuma

Eşikten Dönmek!

Hayatımız boyunca yaptığımız, yapacağımız şeylerin çoğunu mutlu olmak dışında yapıyor muyuz? Bunları düşünürken, ben hızlıca “sanırım” cevabınız verip, devam edeceğim. Es keza bunun sonucunda ise bir başlangıçtan daha fazlasına da sahip olamıyoruz. 
Mesela Bahman Golbarnezhad zorluklarla, aksiliklerle geçen hayatını da düzene oturttuğu sırada yıllardır olması gerekenden fazla yorduğu kalbine yenik düşecekti.

Belki de tam yaşamının yoluna girdiği, huzurun başlangıcında olduğunu düşünüyordu. Tam da o başlangıç, o huzurdan sonra her şeyin yolunda gideceğine inanıyordu. İnanması gerekirdi. Olmadı! Bahman Golbarnezhad, için her şey İran-Irak savaşı arasında çıkmaza sürüklendiğinde başlamıştı.
Savaşta mücadelesini sürdürürken, bastığı mayın sonucu sol bacağını kaybetti. Yılmadı, devam etti. Sanki bunlar hiç yaşanmamışcasına… Sürekli direniş ve savaş içinde, geçen hayatını, sporla keşfedecekti.

Bahman’ın ritmini sağlayan şey, tutunmaktı. Gazi olduktan üç yıl sonra, profesyonel spor kariyerine güreş ile başlasa da asıl meydan okumasını halterde yapacaktı. Bunu açıkça on iki altın, bir gümüş madalyayı ile taçlandırdı. Bu ritim; süregelen bir inancın parçasının ritmi gibidir.



Sonunda ne istediğini bilen, bazen bir anda şaşabilen ve de kesin başarılara bağlanmayan bu tutkularla yarattığı geri dönüşler…
Aslında sizlerin, benim veya başkalarının hayatlarındaki tutkular Bahman’ın başarılarında, somutlaşmıştır. Ve bunu da göstermekten ziyade, izlettirmek gibi bir yol seçer ki, Golbarnezhad’ın hakkında yazmamın istememin sağlayan noktalar bunlardır.


Güreş ve halterin yanı sıra, omzundan yaralanınca 2006 yılıyla beraber iki tekerin rüzgarına kapıldı. Esasında hiç de fena sayılmazdı. Eşikten döneceği zaman, eşini kanserden kaybetti. Daha önce yaşadığı dejavuya yine yılmadan devam etti. Belki yoruldu ama bırakmadı.
Önce 2011 yılında Londra’daki Paralimpik Oyunların da, İran'ı temsil etmiş ve sonrasında 2016 Rio Olimpiyatları yarışı sırasında geçirdiği kaza sonucu yaşamını yitirmişti.


Bahman Golbarnezhad örnek bir adamdı. Sadece onunla ilgili söylenenler, yazılanlar değil herhangi bir yarışından, başarılarından ve iradesinden bunu sezebilirsiniz. Hepimiz şöyle bir dünyada hatalar yapan, sürüklenen ve tam olan bir şeye ayak uydurmayan bir sisteme, tutunan bir adamdı. Ta ki eşikten dönene kadar!

25 Nisan 2017 Salı

Homeless World Cup

Fazlasıyla yükselen sesler, Sao Paulo’nun bunaltıcı havasında kaosa dönüşmüştü. Her sesin ortak noktası, Corinthions Stadyumunda buluşuyordu. İşin aslı dertlerini dile getirmenin tek yolunun eylemden geçeceğindendi. Peki çözüm oldu mu? Kimdi bu insanlar ya da tepkileri kimeydi? Şaşırabilirsiniz!
2003 yılından beri düzenlenen ve de dünya geneline yayılmış,evsizlere, yoksullara dikkat çekmeyi hedefleyen Evsizler Dünya Kupası 2010 yılında Rio’da düzenlenecek organizasyon için tepkilerini dışa vurmuşlardı.
Çünkü; ölçüsüz harcamalar, sağlık, eğitim ve de ulaşım gibi önemli noktalara yatırım yapılacağına, ucu bucağı olmayan “futbola” yatırım yapılması ironik!

Hem yoksulluğa ve evsizlere dikkat çekilip hem de hunharca harcanan para/lar, Evsizler Dünya Kupasına katılacak olan kişilerin hak savunuculuğuna soyundu. Ne denli başarılı oldu, tartışılır! Lakin protestolar da “Evsiz İşçiler Hareketi” öncü bir rol oynadı. Her şey de tam olarak böyle başlamıştı.



Sokakta yaşayanlar bir araya gelip, The Big Issue Scotland kurucuları ve Avusturya’da basılan sokak gazetesi (Megaphon) editörlerinden bu fikri benimseyip, bir buçuk yıl sonra resmiyete döktüler. İlk organizasyon Graz’da (Avusturya) düzenlendi.
Tepkilerin aksine 20.000'e yakın seyirci alkış tuttu, bazende nefeslerini. Yaklaşık 100’e yakın maç yapıldı ve sonunda ilk şampiyon ülke Avusturya olacaktı.


Bu organizasyon sonucunda 50’ye yakın kişinin artık sabit bir iş olacak şekilde geri dönmesiydi. Bir sonraki yıl Göteborg’da düzenlenen İkinci Kupa ise; İtalyanların hezimetiyle fair-play ruhunu oluşturdu. 2005 yılı itibariyle katılanların %70’inden daha fazlasının hayatlarının dönüm noktası olmuş, ciddi değişiklikler, iş imkanları, azımsanmayacak türden üniversite başarı oranları yükselen grafikteydi.
Bunların hepsinin yanı sıra, uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılığı olan evsizlerin yanıt vermeleriydi.


Theodere Roosevelt’in manidar bir sözü kuruluş amacın tüm çıplaklığıyla anlatıyor. “Nerede olursanız olun, elinizdekilerle yapabileceğinizi yapın” Kendi ülkenizde düzenlendiğin de veya mutlaka bir yerlerde denk geldiğinizde günler öncesinden plana veya paraya ihtiyacınız olmayacak.
Girişler ücretsiz ve sınırı yok. Milyon dolarlar kazanan futbolcu yok, şayet belki de onlardan çok daha yetenekli bir isim var! Yani duyduk duymayın demeyin: “ey futbolla yatıp futbolla kalkanlar”

Bir göz atın derim: 
https://www.homelessworldcup.org/tournament/oslo-2017/

21 Nisan 2017 Cuma

Harekete Geç!

Eskiden maça gitmenin en güzel yanlarından biri de muhakkak maç öncesi stadı saran köfte kokusuydu. Bu kimi zaman maç sonrası gelenekselleşen bir seremoniye de dönüşebiliyor.Ancak artık futbolla beraber dönüşüme uğrayan ve hatta zarar gören bu tezgahlar yerini modern kahve bardaklarına bıraktı. Bunlar bir yerden tanıdık gelecek.

Eskinin ruhunu sadece çevresiyle kaybetmeyecek, statlar bundan en çok nasibini alanlar olacaktı. “Akıllı, modern, teknolojik” stat sıfatlarına sığınsalar da “ruhunu” eskide bırakmış olanlar vardı. Daha objektif olmak gerekirse son iki yıl içerisinde veya bu süreyi beş yıla kadar arttırırsak, gerçekten Süper Lig (Türkiye) maçı izlediniz mi? Fazla acımasızca olduğu kabul, lakin rotasını diğer liglere çevirenlere de haksızlık etmeyelim.
Mesela bir alt lig olan PTT 1. Ligi; bu yıl ne derece heyecanlı ve keyif veren bir lig olduğunu konuşabiliriz. Keyif kelimesi futbolun altında ezilse de hakkını verelim!


Ne var ki Yeni Malatyaspor, PTT 1. Liginde adeta bu eksikliği gidermek üzere birincilik koltuğunu sahiplendi. Açıkçası Süper Ligi garantilemesine birkaç maç kaldı.Yeni Malatyaspor 30 yıllık kariyerine oldukça fazla inişler çıkışlar sığdırsa da, asıl çıkışı için epey bekleyecekti. Son dört yıl içerisinde bulundukları tüm liglerden birinci olarak bir üst ligde yarışmayı son derece tadını çıkararak kazanacaklardı.
Üstelik çok sağlam taraftar desteği de, 13000 kişilik stadyumun dolmasıyla vücut bulacaktı. Aslında Yeni Malatyaspor ”genç” kurulmuş bir takım dersek hiç de yanlış olmaz. 1986 yılında kurulan kulüp, ard arda iki sezon içinde amatör ligden 2. Lige yükselerek kanıtlamış durumda. Arada bazı noktalarda evrilerek, yeni sponsor anlaşmalarıyla beraber, Yeni Malatyaspor olarak çim sahada.

Bu yazı yazıldığında Yeni Malatyaspor, Ümraniyespor da ender görülen mağlubiyetlerden birini aldı. Dün ise, yeni galibiyetini veyahut şampiyonluk kutlamaları için bir ön hazırlık niteliği taşıyabilir. Tabi Yeni Malatyaspor hala Malatyaspor mu siz karar verin!

Arşivlerinden sakladıkları futbolu, enerjiyi, çoşkuyu ve derinliği şayet Süper Lige çıktıklarında da yansıtmaları en büyük temenniler… Yalnız Süper Ligin huyu suyu hürmetinden tüm heyecanıyla başlayan takımları, kendi düzenlerine benzettiklerinden korkar durumdayız. Zira Yeni Malatyaspor, 1986 yılından beri bir nevi rüzgara karşı mücadelesini sürdürdüğü için diğer takımlarında harekete geçirecektir. Öyle olmalı! 

12 Nisan 2017 Çarşamba

Federer, Şaşırtmaya Devam Ediyor

Bu hafta iyi bir hafta olabilir. Olmayabilir de! Emin değilim. Lakin çok net olan durum silsilesi Federer’in 2017 yılına fırtına gibi estiği, şüphe götürmez bir gerçek . Tenis tarihinin “altın çağını” hemen hemen her yıl yaşayan Roger Federer’den bahsediyorum. Öbür tarafta toprak kortun değişmez ismi Rafael Nadal.

Avustralya Açık finali itibariyle sadece üç ay geçmesine rağmen üç final karşılaşmasında raketlerini konuşturdular. Ve üçünü de şampiyonluk kupasına daha aç olduğunu ispatlayan saygıdeğer ekselansları olacaktı. Bu aşamalara gelene kadar koca bir yılı (2016) hayal kırıklığı atlatmak zorunda kalarak geçirecekti; ama o günlerin sonuna geldi.

Herkes bitti, bitecek derken yaşına ve söylemlere kulak kabartmadan daha istekli yoluna devam ediyor. Açıkçası teniste fazlasıyla doygunluk yaşayan herkes, Federer’i kortta izlemekten büyük keyif alıyor. 2017 Ocak ayına ilk 20’de açılışını yapmışken üç ay içerisinde, Avustralya Açık, Indian Wells ve Miami Masters şampiyonluklarıyla dördüncü sıraya kadar yükseldi.


Bu üç finalin adında Federer-Nadal isimleri yazıyor olması bir nevi El Clasico veya NBA finallerinin son maçı havasında oynanacaktı. Bunların yanına not eklemeyi de ihmal etmiyor sevgili Federer. Üç ay içerisinde 20 maçtan sadece birini kaybetti.

Küçük küçük ipuçları veren Federer, şu sıralarda kendini sadece bir kere kazandığı Roland Garros’a hazırlanma sürecine yoğunlaşmış durumda. Bu aynı zamanda Monte Carlo, Madrid ve Roma turnuvalarında olmayacağım demek oluyor. Federer sempatizanlığı, her zaman makul davranmasından, tenise getirdiği oldukça fazla gelgitler, sınır tanımayan kusursuzluğundan rahatsız da oluyor olabilirler. Esasında kimin umurunda ki!

Herkes yeniden Federer’in oyuna renk katmasıyla ilgileniyor şu sıralar. Asıl merak edilen de toprak kortta ne tür maharetler göstereceği yönünde. Aslına bakarsanız; “yenilmez Federer” sıfatı yeniden yapıştırıldığından beri, Nadal son hamlesinin ne olacağı konusu merak. Kuşku yok ki cevabın gecikmeyeceği… 
Gözler toprakta, Fransa’da, Roland Garros’un eşsiz atmosferinde olacak. Her ne  kadar istatistikler Nadal yönünde ivme kazansa da Federer’in henüz hiçbir yere gitmeye niyeti yok.
Federer’in içinde yanan bu ateş, yüksek irtifalardan çakıldıktan sonra dahi kendini bırakmayacaktı. Koşmaya devam etti. Ve de hayal kurmaya…

7 Nisan 2017 Cuma

Westbrook'tan Çok Daha Fazlası...

En yakın arkadaşı Khelcey Barrs’ın ölüm haberi, onları 15 yaşındayken sarsacaktı. Ansızın ve hayallerini yıkar şekilde… Russel Westbrook, Barrs’a göre cılız, çelimsiz ve  basketbol oynayabilecek potansiyelden epey uzak bir yapıdaydı. Barrs ise; gelecek vaat eden bir forvetten çok daha fazlası.
Aslında Westbrook’tan ayıran bir diğer yönü de, daha lise öğrenciliğinin başında olmasına rağmen bir çok okulun radarına takılmış olmasıydı.  

Bu durum resmiyete döküldüğünde, Khelcey'e hemen hemen her kolejden teklif yağarken, ayrılmaz ikiliden Westbrook, sadece iki takımdan almayı başaracak, ve böylece ilk defa yolları ayrılmış olacaktı.

Bu muhteşem beraberliğin sonu Khelcey’nin antrenman sırasında kalp krizi geçirmesi sonrası parkede verecekti.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Zira bu Westbrook için her anlamda dönüm noktası niteliğindeydi. Muazzam bir gelişim, diğer takım arkadaşlarından her daim en az iki saat önce antrenmana başlaması, azmi, her savunmada yere yıkılışı ve artık smaç vurabiliyor olması dahi bu sürece dahil.


Takım arkadaşları; “Barrs’ın ölümünden sonra Westbrook’un hayata tutunma gücü çok daha fazla arttı. O olay olmadan önce smaç bile vuramıyordu.” şeklinde dile getirmekten çekinmiyorlardı.
Esasında Westbrook en yakın dostu Khelcey’i hayatta tutmaya çalışıyordu. Kendini kandırmıyordu, bunu ciddi anlamda yaşatıyordu.

Westbrook sadece basketbol oynayarak Khelcey için bir şeyler yapabileceğine inanıyordu. Hiç de haksız sayılmaz. Onun bir parçasıydı çünkü. Çok çalışıyor, daha çok çalışıyordu. 
Taktığı bileklikle, (KB3) Barrs’ı her daim hissedebiliyordu. 2008 yılıyla beraber onlar hedeflerine kavuşacaktı. Seattle’a draft edilse de Oklahoma City Thunder’ın formasını terletecekti.
All-Star’a seçilip, iki yıl üst üste All-Star maçının en değerli oyuncusu olmayı hak edecekti.

Bir de kısa süre içinde ivmeyi yukarıya taşıyarak milli takım formayla Olimpiyatlara, şampiyonaların değişmez ilk beşine adını yazdıracak kıvamdaydı.
Akıllarda tek bir soru; Khelcey ölmeseydi, Westbrook sizce nasıl biri olurdu? Bunun cevabını asla bilemeyeceğiz. Ancak emin olduğumuz tek nokta onun için çok çalıştığı ve yılmayacağı…