5 Mayıs 2017 Cuma

Zadok The Priest’i Es Geçmeden

Bir gün bir müzik geldi ve bir anda Avrupa futbolu tarihe geçti. Büyük ihtimalle de, kitleleri harekete geçirecek bu denli kırılma noktası beklenmiyordu. Fakat oldu! Tony Britten, müziğin doyumsuz ülkesi İngiltere’den başlayacak, alev topunu durdurulamayacak şekilde ateşlemeye devam etti.
İşin ilginç yanı ise, Robocop yapımlarında, Godspell gibi bir çok kariyerine sığdırdığı işlerde dahi kimse Tony Britten’den bahsedecek durumda değildi.

1992 yılında, Britten tarafından büyüye kapılmıştı bile. UEFA Şampiyonlar Ligi marşı tüyleri diken diken eden hatta maç öncesi futbolcular dahil herkesi içine alan motivasyon kaynağı…
Peki, Tony Britten neden bu kadar sevildi? Herhalde bu soruya müziği bağrına basan herkesin, şüphesiz bir cevabı vardır. Zira, eserin asıl sahibi Alman operacı George Friederic Handel, bu cevabın altında yatıyor olacak.



1727 yılındaki Zadok the Priest’ten esinlenip biraz da Tony Britten’in hünerli ellerinden geçtikten sonra Şampiyonlar Ligi marşı haline gelecekti.
Aslına bakarsanız, Handel; bestelerken alt zemininde çok farklı düşünce vardı. Bu eserini bestelemeden önce Kraliyet ailesini düşünecek ve 2. George’un taç giyme töreni için özel tasarlayacaktı. Britten’da buradan yola çıkıp, tüm liglerin en iyi takımlarının seçildiği Şampiyonlar Ligi için tekrar kolları sıvayacaktı.


Her defasında tekrar tekrar dinlediğimizde, bizleri bulutlar üzerine çıkarıp, sanki hiç yenilmeyecekmişin sihirine bulayan Britten’ın müziğinin, belki de geçmişinde yatan krallıktan olabilir.

Almanya’da doğan, İtalya’da kendini geliştiren ve de İngiltere’de asıl çıkışını ve şöhretini yakalayan Handel, günümüze de habersizce etki etmişti.

Tek başına Tony Britten’a teşekkür etmek olmayacak. Azminden ve babasının sözünü dinlemeyip, evden kaçan Handel’e de ayrı şükranlarımızı sunmak gerek. Fakat ikisininde imza attığı, tarihin belki de ilk spor operası “ Zadok the Priest”zaman içinde harmanlanırken, bugüne türünün ikinci örneği olan Champion League müziği kalmıştı.


Tony Britten diğer tüm yaptığı işlerde, güzellikler yanında, sadece verdiği bir motivasyon ve ilhamla bile başyapıt olarak anılmaya hak eden bir müzik. Pek tabi ki Handel’in Zadok’unu es geçmeden…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.